Roxynna Quélynn Descartes Karanlık Lady
Mesaj Sayısı : 40 Yaş : 30 Tarafın : Karanlık Traaf Yönetici Kankanız : John L. Darkknight Galleon : Kan Durumu : safkan Büyü Gücü : Kayıt tarihi : 04/03/09
| Konu: Roxynna Quélynn Descartes Paz Mart 22, 2009 2:00 pm | |
| Boş Sokaklar Ardından Pembe bulutlar morarıyor,gökyüzü kılımsı bir renge bürünüyordu. Gündüz yerini geceye bırakırken havaya küf kokusu dağılıyordu. Bitmek bilmeyen dar sokaklara dalıyor,çıkış bulamayınca geri dönüyordu. Kafası allak,bullaktı. Ne düşünse,ne düşünmeye çalışsa birileri birşeyler söyleyip karıştıyordu. Buğulanmış iri,koyu buz mavisi gözlerinden aşağıya doğru yaşlar süzülürken,hiçbirşeye aldırış etmeden dar sokakta yürümeye devam etti. Sisli ve karanlık sokağın sessizliğinde bir tek ayakkabısının
"-Tak...Tak...Tak...!"
sesi duyuluyordu. Gözlerindeki yaşlar yere düşmeden donuyordu. İlikleri donmuştu Ellen'in. Elleri buz kesilmiş,hissetmiyordu. Her ne kadar soğuk olsada hiç birşey hissetmiyordu. Arkasına bakmadan yürüyordu. Birilerinin onu takip ettiğini biliyor,fakat arkasını dönüpte bakmıyordu. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Neden ağladığı bile unutmuştu. Herşeyi unutmak,herşeyden bir an için bile olsa kopmak ne kadar da iyi gelirdi Ellen'e. Bir an duraksadı karanlık sokağın çıkıntılı yolunda. Etrafa şöyle bir gezdirdi. Her karanlık ve sisliydi. Gözlerini kapattı. Değişen bir şey olmamıştı. Gözlerini kapattığında nasıl birşey göremiyorsa,gözleri açıkkende aynı şey oluyordu. Gözleri kapalı bir kaç adım attıktan sonra tekrar gözlerini açtı ve yoluna devam etti. Belki biraz içmek,biraz kafayı bulmak birkaç saatliğine olsada herşeyi unutmak Ellen'e iyi gelicekti. Karanlık Sokağın köşesindeki kaldırım üzerine çıktı, sağa doğru yöneldi ve yoluna devam etti. Sokağın köşesindeki büfeye devirdi ağlamaktan kızarmış,yüzünü korkunç kılan gözlerini. Yaklaştı...Alacağı hiçbirşey olamazdı büfeden. Siyah şapkalı gencin beyaz,sade yüzüne baktı. Raftan aldığı bira şişesini kıza gösterdi; "-Ne kadar?"
sesi titriyor,ağzından çıkan buharlar bir süre sonra havada kayboluyordu. Sessinde ağlamaklı bir ifade,titreyişinde birçok haykırışların feryadı duyuluyordu.
"-10 Dolar Efendim!" Granmaud sokağında bu konuşmlardan başka birşey duyulmuyordu. Ellen siyah paltosunun cebinden 100 dolar çıkardı. Parayı kızın eline bıraktı.Birasını alarak büfeden uzaklaştı. Ellen'de hiç birşey duymuyor yada duymak istemiyordu. Birasının metalden yapılmış kapağını açarak yudumladı. Kalbinin yandığı gibi boğazı yanmamıştı. Boğazından gıdım gıdım geçiyordu adeta. Sokağın ortasında dengesiz yürüyordu. Birayı çoktan yarılamıştı. Bir kaç yudum aldıktan sonra,insanları çifter çifter görmeye başlamıştı. Dünya dönüyor,yer ayaklarının altından kayıyordu. O sesi,o cümleyi duyduktan sonra fezaya yuvarlandığı zannetti. Malikanedeki feryatların,haykırışların,çığlıkların hepsi yüreğinde kopuyordu adeta. Bira bitmişti. Ellen iyice sarhoş olmuştu. Gözleri kayıyordu. Yere yıgılmasına az kalmıştı. Uzun,donmuş parmaklarını gözleri önüne getirdi. Kendini test edercesine bakıyordu ellerine. Ellerinde bir tane daha,parmaklarında 20 tane daha görüyordu. Boş boş gülümsemeye başladı Ellen. Gülüyor mu,ağlıyor mu belli değildi. Elindeki bira şişesini birden yere fırlattı. Kaldırım üzerindeki buz tutmuş taşa fırtlattı. Şişe binbir parçaya ayrılmış,bembeyaz karın üzerinde leke bırakmıştı. Yutkundu...Biranın acı tadını yeni yeni hissediyordu. Hava iyice kararmıştı. Bez parçalarıyla örtmüş olduğu vücudu...Çıplak kalmış ruhunu gökyüzündeki parlak yıldızlar örtüyordu. Ama hala yarım,eksik kalan bir şeyin olduğunu iyi biliyordu. Derin bir iç çekti. Zil zurna sarhoş olmuştu Ellen. Gözlerini zorla kalkdırdı. İlerideki tabelaya bakarak ilerlemeye devam etti. Yolun ortasında dengesiz ve düzensiz yürüyordu. Çatlak Kazan'nın yakınlarındaydı Ellen.
^ < Çatlak Kazan > ^
Ahşap merdivenlerin gıcırdayan basamaklarını zorla çıkmaya çalışıyordu Ellen. Sonunda kapının önüne gelmişti. Siyah kapının kolunu kendine çekerek kapıyı araladı. Büyüyle düzenlenen boş masalar ve rezerve...Boş dengesiz adımlarını rezerveye doğru yöneltti. Rezervede duran şaşkın bakışlı,esmer 18 yaşlarındaki kızın yüzüne baktı. Bir ara kardeşini görüyor gibi oldu Ellen. Méll'e ne kadar da benziyordu bu kız. Yada benzemiyordu. Kızkardeşine benzettmek istiyordu. Gözlerini kıza doğru çevirdi. Uzun süre baktı. Méll olmadığı anlayıncaya kadar izledi kızı. Kısa bir süre sonra ;
"-Büyük bir oda istiyorum!Çok büyük!"
sesi titrediği gibi vücududa titriyordu. Kız anahtarlıktan aldığı oda anahtarını Ellen'e uzattı. Kızın elinden anahtarı almak için kızın eline dokundu. Sıcak bir el...Ya kendi elleri sıcak mıydı? İnsanlardan uzak kalmış bir küçük kızın kalbi kadar soğuktu. Anahtarı eline aldı Ellen.
"2. katta soldaki 3. oda!"
berrak çıkan bu ses Çatlak Kazan'da yankılanmıştı. Odasına çıkmak için koyu kırmızı halıyla kapatılmış merdivenin basamakları yavaş yavaş çıkıyordu Ellen. Merdivenler bitmişti. Odasının kapısına gelince elindeki anahtarı anahtarı,kapının anahtar deliğine sokmaya çalıştı. Olmuyordu...Bir türlü olmuyordu. Kapıyı bir türlü açamıyordu. Böyle devam ederse hiç açamıyacaktı kapıyı. Uzun paltosunun derin iç cebinden asasını çıkardı.
"-Alohomora"
son bir gayretle söylemişti sihirli sözükleri. Kapıyı açmıştı. Hızlıca kapıyı kapattı. Büyük bir oda istemişti.Odanın içinde kaybolma umuduyla girmişti. Hiç birşeyle ilgilenmeden kendisini yatağına attı. Yumuşak yatağın üzerine bırakmıştı kendini. Kendini hiç iyi hissetmiyordu. Manevi bir eksiklik vardı üzerinde. Gözlerini kapattı. Uyumaya çalıştı. Yataktan dönüp duruyor,uyuyamıyordu. Uzun süre yatakta dönüp durmuştu. Midesi ağrımaya başlamıştı. Gözleri yaş yerine kan damlacıklarıyla donatılıyordu. Daha fazla dayanamadı Ellen. Gece yarısı çoktan geçmişti. Çatlak Kazan'daki herkes uyumuştu. Ellen hariç. Kendini yataktan zor attı. Midesi yüzünden çok acı çekiyordu. Odasından zorla çıktı Ellen. Merdivenlerden hızlı,düzensiz ve sessizce indi. Çıkış kapısının aralıyarak dışarı çıktı. Kar yağmaya başlamıştı. Pamuk tanesi gibi yeryüzüne düşüyor,hızlıca eriyordu. Yolda acıyla yürüyordu. Gri bir direğin,karla kaplanmış dibine oturdu. Soğuk iliklerine işlemişti. Soğuğu hissetmediği gibi mide ağrısını hissetmemeye başlamıştı. Direğe kafasını yasladı. Gözlerini kapattı. Sanki rahar bir yataktaymış gibi derin bir uykuya daldı. Uzun zamandır bu kadar rahat uyuyamamıştı.
Ivana Ölümünde 1 Hafta Sonra
Sabah olmuş irkilerek uyanmıştı Ellen. Hiç sabah olmuşa benzemiyordu. Karanlık gökyüzünü kendi emri altına almıştı. Sabahın karanlık yıldızlarından mahrum bir geceden farksızdı. Tam 1 hafta olmuştu. Annesi 1 hafta önce ölmüştü. Aklından silemiyordu. Annesinin kolllarında ölürken siyah gözlerinin kızı EllenEn üzerinde olması ne korkunç birşey...Düşündükçe çıldırıyor gibi hissediyordu. Bundan 6 yıl önce kaybettiği büyükannesi Valentina'nın söylediği sözü aklına gelmişti. Aynı şeyi anneside söylemişti Ellen'e.
"-Olabilidğince unutmak ve gülmek;hatırlayıpta üzülekten daha iyidir!"
şimdi daha iyi biliyordu. Büyük annesi ve annesini neden söylediği. Onlar sanki ölüceklerini biliyorlar gibi söylemişti bu sözleri. En azından Ellen böyle düşünüyordu. Oturduğu direğin dibinden kalktı. Daha cenaze evine gidicekti. Gitmek istemediği tek yer orasıydı. Ama bunu yapmak zorundaydı. Midesinin ağrısı geçmişti fakat başı hala ağrıyordu. Dün gece çok içmişti. Şiş,kızarmış gözlerini zar zor açık tutuyordu. Göz kapaklarını kaldıramıyordu. Sanki birbirine yapışmış gibiydi. Sokağın ortasında yürümeye başladı. Evden oldukça uzaktı. Yürümek belki iyi gelicekti Ellen'e ama yolda düşüp bayılması an meselesiydi. Asasını çıkardı. Malikaneye odaklandı. Sihirli söz sözlemeden kendini Malikaneden buldu.
//// Widmore Malikanesi /// Ivana Öldü ///
Çığlıkların,feryatların,ağlayışların yükseldi malikanenin ortasından buldu kendini. Kızkardeşi Méll ablası Marissa'ya sarılmış ağlıyordu. Kimse Ellen'in geldiğini fark etmemişti. Malikanenin büyük merdivenlerinden yavaş yavaş çıkıyor,cenaze odasına doğru ilerliyordu. Kapıyı yavaşça açtı. Kapının gıcırtısı duyuldu. Ellen gıcırtı ölünün ruhunu rahatsız edicek dercesine kapıyı hızlıca kapattı. Süslenmiş tabuta doğru yaklaştı. Annesinin beyaz,solgun yüzü,kıvırcık kızıl saçları tabutun içinde yayılmıştı. İri parlak siyah gözleri hafif aralıktı. Gözleri doldu,ağlayamadı. Küçük bir kutuya sıkıştırılmış o kocaman kalbi cız etti. Kapının gıcırtısı tekrar duyuldu. Arkasını hiç dönmedi. Kimin geldiğini bile merak etmemişti. Bir kız kardeşinin sesi yükseldi cenaze odasında. Bu ses Méll'in sesiydi.
"Ivana Öldü!Annemiz öldü Ellen!"
bu ses Ellen'i duygulandırmıştı. Kardeşinin dolu gözlerinden akan yaşları . Uzun parmaklarıyla sildi. Yararı yoktu. Yaşlar tane tane değil akarsudan akan oluk oluk su gibi akıyordu. Annesinin soğuk tenine yaklaştı. Bir titreme almıştı Ellen'i. Annesinin yanağına bir buse kondurdu. Bu veda busesiydi. Ağlamamaya yemin etmişti. Ama nafile...Odada bir hıçkırık sesi daha duyuldu.
| |
|